20 Eylül 2010 Pazartesi

İlk Yazı İlk İlginçlik





Bugün ilk blog yazımı yazmaya çalışacağım. Arada sırada yazmak eğlendiriyordu beni ama hiç kendime güvenmem ben. Öyle yazılar okudum ki kendime güvenmemekte haksız olmadığımı düşünüyorum doğrusu.
Her neyse garip ama kimilerine göre karamsar bir konuyla başlamak istedim. Birden aklıma geldi neden geldi kim bilir? Nedir bu konu? Bu konu ÖLÜM.
Yazı yazarken karamsar yazdığımı fark ettim. Öyle neşeli şeyler yazamayabilirim, belki de yazarım kim bilir? Ama daha önce hiç denemedim. Konuyu sürekli dağıttım, direk dalacağım konuya.
İnsanlar hep suçlu bulurlar ölümü, hiç düşünmezler aslında içimizde olduğunu. Ölümden nefret ettiklerini, kendilerine yaklaşmamasını istemediklerini söyler dururlar. Aslında yanı başında olduğunu düşünmez kimse. Mesela birkaç saniye nefes almazsan neler olacağını düşünsenize…
Hep suçlanır ölüm sanki suçluymuş gibi sanki bir caniymiş gibi. Oysa kim kanıtlayabilir ki? Hem kim belirler kimin suçlu olduğunu? Olan olduktan sonra suçlamak işe yaramaz. Ölümü suçlayarak o kişiyi sevdiğimizi mi gösteririz? Yoksa sadece adetten midir, ağlaşmak gibi hani. Kimileri yıllar boyunca yüzünü görmediği hatta konuşmadığı birinin cenazesinde sanki en yakınını kaybetmiş gibi ağlar ya aynı öyle. Peki kimisi neden en sevdiği adam bile ölünce tek bir damla gözyaşı dökmez? Ya aslında hiç sevmemiştir ya güçlü durmak istemiştir ya da nefretle doludur içi o yüzden yer kalmamıştır gözyaşlarına. Nefret kimedir, neyedir? Ölene mi (bazı durumlarda) öldürene mi? Bence hiç fark etmez, nefret nefrettir. Ötesi, yoktur. Giden gitmesi gerektiği için gider. Kimseyi suçlamaya gerek yok. Elbette huzurlu ölüm isteriz hepimiz. Ama o gelince neden korkarız? Hatta gelmeden korkarız. Hiç ölmeyecekmiş gibi yaşarız. Sanki ömür sonsuz gibi. Sonra “keşke ölümsüz olsam deriz” ama ya gerçekten ölümsüz olsaydık o zaman ne olurdu hangimiz düşündük? Ölümden uzak durmak için ölümsüzlüğü isteriz. Ama günün birinde sevdiğin her şey gidiverecek. Sen binlerce yıl yaşarken tüm sevdiklerin tek tek kaybolacak. Ee ne işe yaradı ki şimdi ölümsüzlük? Hiç, hemde koca bir hiç. Ne yapmalı ölüme karşı? Bunun cevabını veremeyiz biz, hiç birimiz. Cevap verecek olan varsa buyursun cevaplasın lütfen. Art niyet aramayın bunda. Ciddiyim ne yapmalıyız? Bana göre ne bomboş, plansız ne de her şeyi planına göre tesadüflere hiç yer bırakmayacak şekilde yaşamamalıyız. Elbette plan program gerekir ama boşluklar kendi kendine dolmalı bence. Hayat nasıl olmalı? Bunu yaşayıp öğrenmeli, hata her yerdedir her zaman vardır. Hata yapmak değildir sorun. Aynı hatayı defalarca tekrarlamakta olmayabilir bazen sorun. Sorun nedir? Sorunun sorun olduğunu çoğunlukla artık çok geç olduğunda anlarsın. Onun için hiç kendimizi yormaya gerek yok diyorum.
Umarım okumuşsunuzdur diyorum. Zira beğenip beğenmemek kişiye göre değişir. Konudan konuya atladığımın farkındayım. Ama ilk defa bir blog yazısı yazıyorum affedin…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder