6 Kasım 2010 Cumartesi

İçten Gelenler



Özlemekten bıktık mı? Özlenmekten bıktık mı? Ya beklemekten ya da bekletmekten? Nelerden bıktık kısaca? Bunu sormak istiyordum aslında. Yalnızlığı özledik mi mesela? Ben mi ben, ben yalnızlığı özledim sanırım. Ama beklemek bekletmek bıktım bunlardan. Yol boyunca hep birilerini beklemek emin olun uzatıyor o yolu. Hem de oldukça. Uzatmayı geçtim ben artık, yalnızlığa ihtiyacı vardır her insanın, biraz olsun… Belki düşünmek için, belki hiçbir şey için, hiçbir şey yapmamak için. Sadece biraz boşluk için. En azından istediğin kadar geç kalabilirsin değil mi? Geç kalmak, nedir ki? Bazen çok işe yarar, görmemen gerekeni görmezsin ama bazen görmen gerekeni kaçırırsın. Hangisini seçmeliyim? Olmaması gerekenin olması mı yoksa olması gerekenin olmaması mı? Böyle sorunca kolay gibi görünüyor cevap. Oysa insan bazen yalanlarla yaşamak ister, yalan da olsa mutlu olmak ister. Doğası gereği hani, yoksa yalanı sevdiğinden değil.
Beklemek düşündürtüyor insanı, sorgulatıyor kendini, bekleneni. Kim haklı diye kimi zaman. Kimi zaman hiç, hiç bir şey hissetmiyorsun oldukça uzun zaman beklesen de oysa öyle zamanlar oluyor ki 30 saniye bekletilsen çıldıracak gibi hissediyorsun, saatlerce beklemiş gibi hissediyorsun. İnsanların dengesizli mi acaba buna sebep olan? Ao yanlış soruyu sordum. Ben miyim yalnızca böyle düşünen, böyle hisseden önce bunu sormalıydım. Garip, enteresan bir kişiliğe sahip olabilirim sonuç olarak. Ki öyleyim zaten hissediyorum bunu. Hayır, hayır biliyorum bunu.