9 Kasım 2011 Çarşamba

Kendime İtiraf




Atarlı ergenler gibi her tipini beğendiği çocukla ilgili ‘seviyorum, çok acıtıyor, hayat böyleymiş bunu da öğrendim, hayat hep beni yoruyor’ triplerine girmeyi istemiyorum. Allah yaşatmasın zaten o tripleri. Ama sonuç olarak benim söyleyeceğim garip şeyler var içimde kalmasın istediğim. Pek kimseyle üzerinde konuşmak istemediğim şeyler, buna rağmen yazmak istiyorum ve biliyorum birileri daha öğrenecek. Gerçi anlamadığım noktalardan biri de bu aman kimse bilmesin, ben de yapıyorum bunu ama kendime göre sebeplerim var benim neyse buraları geçelim. Kendime şaşırdığımı anlatmak istiyorum ben.

‘Aşka inanmıyorum’ benim cümlem buydu birkaç ay öncesine kadar. Hiç inanmadım aşka zaten saçma gelirdi belki birinden hoşlanırdın ama yakışıklı bulursun güzel bulursun diye hoşlanıldığını düşünürdüm (E yalan değil ben de arkadaşlarımda yakışıklı çocuk gördü mü keserim şöyle bir, şimdi ne gerek var saklamaya herkes yapmıyor mu sanki?). Hele bir de kız tuvaletlerinde duyduğum konuşmalardan sonra haklı olduğumu düşündüm hep. Aklımda kalan kadarıyla bir tanesini özetleyeyim:
-Canım, X’den ayrıldım ama bilmiyorum tekrar teklif ederse barışırım zaten şimdi sevgilim de yok.
+Teklif etmezse?
-Hmm o zaman Y ile çıkarım zaten çıkma teklif etmişti e boşta kalmaktan iyidir dimi?
Etrafımda böyle konuşmalar duyup da gerçekten aşkın var dolduğuna inanmamı beklemeyin benden. İki mesajla sevgili olup ertesi gün 5 dakika geç mesaj attı diye ayrılan aptallar var. Ya da ilk defa birisiyle “1 ay” çıkıp en uzun ilişkim bu oldu onu çok seviyorum diye mırç mırç konuşup 1 hafta sonra ayrılan insanlar tanıyorum. Benim etrafımdakiler mi sorunlu ben mi sorunluyum bilemedim ama işte bunca şey sebep olmuştu bana. Çok içlendim, çok sinirlendim şimdi, sakinleşeyim de konudan ayrılmayayım ben. Arada belirteyim aşka inanmazdım, en azından beni bulacağına ama şu k-dramaların etkisi olsa gerek hep öyle aşık olmak o klişeleşmiş süreçleri (daha az acıyla ve sinir bozucu etkenlerle) yaşamak istemişimdir. Böyle de dengesizimdir varya.

Sanrım tahmin ettiniz ama olsun söyleyeyim bunca giriş, kendime inanamasam da birinden hoşlandığımı itiraf etmek içindi. Dershanede hemen arkamda oturan çocuktan hoşlanmıştım. Nasıl, neden hiç bilmiyorum. Çok yakın arkadaşlarım o evremi pek hatırlayamasalar da tanımadığım ortamlarda başlarda sessiz hatta fazla sessiz olurum insanlar benim kimseyle konuşmak istemediğimi bile düşünebiliyorlar bazen o derece. Bir önceki yıl derse sürekli geç kalırdım dershanede, dedim ki yeni bir yerdesin erken gel de rezil olma. Bu sefer de kaptırmışım yarım saat önceden geliyorum sürekli neyse. Kimseyi tanımadığım için ayrıca sınıfta kimse de olmadığı için sürekli kitap okuyordum derse kadar. E çocuk da o sırada önümden geçiyor doğal olarak ama emin olun ki bir süreye kadar doğru dürüst suratını görmedim hatta saçı ne renk diye sorsaydı biri emin olun hiç bilmezdim o derece bakmamışım arkamı da dönemiyorum şimdi, hem dönsem ne diyeceğim ki çok saçma bir durum ortaya çıkardı. Derslerde falan hocalarla ya da teneffüslerde sınıftakilerle falan konuşuyor bu çocuk ama ben nasıl tanımadığım ortamda sus pus kalıyorum bu da o kadar rahat, çok özenmiştim varya. Sesinden etkilendiğimi hatırlıyorum ama duysanız öyle ahım şahım bir sesi yok aslında normal bir çocuk ama, oluyormuş işte inanmadığım o şey varmış gerçekte. Hiç sebepsiz kendini birine yakın hissedebiliyormuşsun, onunla saatlerce konuşmak isteyebiliyormuşsun ya da ağladığında sana sarılıp başka kimsenin senin ağladığını görmesine izin vermemesini isteyebiliyormuşsun. Başlarda sadece sıradan bir beğeni diye düşünmüştüm zaten yaz kursu bitti araya bir, bir buçuk ay girdi farklı şeylerle uğraştım aklıma getirmedim bile. Normal dönem başladığında farklı sınıflardaydık zaten biz. Hiç görmediğim için bittiğini düşünüyordum aslında öyle olmasını istiyordum, e sonuçta ben hep aşka inanmıyorum derdim, kendimle çelişmiş oldum. Bir gün teneffüste koridorda dolanırken gördüm onu yaklaşık 2 ay olmuştu görmeyeli, yanında iki ya da üç tane kız da vardı o zaman fark ettim ki kendime boşuna telkin vermişim o kadar, boşuna hayır demişim. Bir de nedense suratına bile bakmak istemedim, zaten sonra fark ettim ki ben de böyle oluyor bu iş, o beni görsün önce o selam versin… Gururum mu yemiyor nedir bilemedim ama böyle oluyor işte. Zaten bir ya da iki kere daha gördüm sonra sınıfı değiştirdim ben onun bir üst sınıfına geçtim ama programlarımız farklı o sabah geliyorsa ben öğleden sonra hani. Ama aynı sınıfı kullanıyoruz ha haa. Ne işime yarayacaksa…

Okuldan sadece 3 arkadaşım biliyor aslında sadece o üçü biliyor. Kendi içimde yaşamayı seviyorum ben böyle şeyleri. Kendi kendime mallaşıyorum en azından, insanların beni sıradan birisi olarak görmelerinden korkuyorum belki de. İçlerinden yalnız birine neredeyse her ayrıntısını anlatıyorum o da dershanede karşı sınıfımda zaten. K-dramalar demiştim ya düşününce onlar gibi ayrıntılar yaşadığımı fark ettim. Örneklendirmek istiyorum ama benimle dalga geçmek yok zira ben yeterince kendime gülüyorum.
1 numara: okul döneminin başlarındayım (eylül gibi) dersim sanırım 12.30da bitiyordu. Kitaptı, defterdi ıvır zıvır almak için metroyla dershane arasındaki büyük bir kırtasiyeye girdim. Oraya girince böyle vakit akıyor sanki. Dershaneyle metro arası 5 dakika ama ben metroya indiğimde 14.30 gibi bir şeydi. Tam gişelere ilerliyorum kartı çıkardım kafamı bir kaldırdım önümde.Ttamam bir 5-6 metre vardı aramızda ama algıda seçicilik midir nedir gördüm ama o ne selam verdi ne bir şey. Bozuldum tabi farklı yönlere gittik e sonradan dank etti kafama görmemiş olduğu neyse kısmet.
2 numara: Geçenlerde TÖDER sınavına girdik (ÖSS, YGS-LYS ciler bilir) sınav çıkışında kitapçık elimizde (o karşı sınıftaki arkadaşla –ki bundan sonra A-) konuşuyorduk. Kafamı kaldırıp sağa doğru baktım O da bekliyordu ve elinde telefon vardı benimle aynı anda kafasını kaldırdı göz göze geldik ama işte dangalaklığım tuttu gene. Bir gülümseyip Merhaba diyemedim aynen önüme döndüm nedense. Ama boğazımda damarımın attığını hissediyordum o sırada. A, ‘kızım niye öyle yaptın bir merhaba deseydin’ dedi sağ olsun. Ama o anda sadece reflekslerim iş gördü benim.
Şu iki örnekle geri zekâlı ergen âşık kız modda, her gördüğüm an eridiğimi falan düşünüyorsunuz sanırım. Yok yok neyse ki son örnek hariç kendime hâkim olabiliyorum, davranışlarıma bakıp kimsenin anlayabileceği gibi davranmıyorum neyse ki.

Şimdi de sınıf arkadaşlarımdan bahsedeyim, çok kopuk anlattım fark ediyorum ama affedin artık. Sıra arkadaşım bu kadar anlattığım bu çocuğu merak edince ben de hemen okulun internetinden faydalanıp göstereyim dedim ayrıca “yazın ben bakmıştım ama yok facebook’ta yine de bir bakayım” diye ekledim şansa bakın ki koca bilgisayar ekranından bulamadığım çocuğu benim dandik telefonumdan buldum hem de ilk sırada. Zaten garip bir adı soyadı var 10 tane çıkıyor bunun adından. Ahanda dedim budur ama minicik profil fotoğrafını büyüttüğüm için suratı belli olmuyor arkadaşım (artıkın L) bu ne öyle suratı belli olmuyor ki. E haklı kız ama arkadaş eklemediğim için diğerlerini de göremiyorum. L ekle dedi ama yemiyor tabi aklımdan ‘kaç ay olmuş şimdi mi ekliyor’ der diye düşünüyorum. Parmağım -Add Friend- yazısına dokunup dokunmamak arasında kaldı yapamadım kafamı kaldırdığım bir anda ‘sağ olsun’ L ekledi. İçim gitti o an ama bir yandan rahatladım da. Neyse birkaç gün sonra kabul etmiş gördüm L’ye fotosunu gösteriyorum bak bu diye. Oo iyiymiş tipi dedi, içten içe bundan korkmuyor değildim. Bir suç işlemiş gibi yüzünü bile görmemiştim hoşlandığımda dedim. Öyle işte arada aklıma geliyor ama böyle mal gibi platonik platonik takılıyorum dengesiz gibiyim.

‘Bu kadar yazdın e bari bir gelişme var mı?’ diye sorarsanız sınav çıkışı karşılaştık çok tatlı bir şekilde (ya da bana öyle gelen bir şekilde) gülümseyerek ‘Merhaba’ dedi ben de gülümseyip ‘Merhaba’ dedim bir ya da iki kez merhabalaştık o kadar. İstiyorum ki doğru dürüst bir şeyler olsun ama öyle aptal ilişkilerden olmasın. Pek de umudum yok ama…

PS: Böyle manyak gibi günlük kıvamında yazmışım baymadım İnşallah sizi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder