Bu yıl tekrar
hazırlanmamın en iyi yanı, bu yıl tanıştığım insanlardır. Net. Bu insanların
başında ise geçen yıl tanıştığım bu yıl Türkçe-Edebiyat hocam olan Dursun Hoca
vardır. Kendisi tanıştığım insanlar arasında “tanınmaya” en değer insandır. Konuşmasıyla,
bize aktardığı gözlemleriyle, önerileriyle bilgi birikimini ister istemez göz
önüne seren bir insan. Burada bahsetmek istediğim geçenlerde bir derste geçen
konuşma. Şöyle ki; yanlış hatırlamıyorsam geçen hafta sınıfça oldukça tepkisiz,
sessiz, bezgin bir haldeydik. Hatta o kadar ki sınıfa giren her hoca “Arkadaşlar
bir tepki verin diye isyan ediyordu”, neyse o sıralar Dursun hocanın dersi
vardı (konuya nereden geldiğimizi hatırlamıyorum çok da önemi yok zaten),
kendisine tepki vermemizi gerekirse eleştirmemizi istiyordu. “Arkadaşlar, beni
eleştirebilirsiniz, şununuzu bununuzu beğenmiyorum diyebilirsiniz. Hatta sizi
sevmiyorum da diyebilirsiniz. Benim için fark etmez, ben de size ‘ben de seni
sevmiyorummm’ demem; ben, ‘olabilir, sen beni sevmeyebilirsin ama bana
karışamazsın ben seni seviyorum’ derim.” Demişti. O sıralar derin düşünceler içerisindeydim,
gerçi şu an da çok farklı durumda değilim ama olsun; gözlerim tüm bu süre
boyunca sırama bakıyordu sonra bu cümleleri duydum, ister istemez Dursun hocaya
bakıyordum. Aynı anda bir süredir kafamda olanlarla bu sözleri
bağdaştırıyordum. O dersten sonra da bunu düşünmeye devam ettim, tüm bu
yaptıklarının amacı ne, bu zamanlamanın sebebi ne, ne yapmalıyım, ne
söylemeliyim ve belki de tüm bu soruların cevaplarını anlamsızlaştıracak bir
şey daha: ne hissediyorum? Bu soruların birçoğuna cevap bulamadım ama birine
sanırım cevabın var: önceden her gördüğümde ne hissediyorsam, o yazıyı
yazdığımda ne hissediyorsam, o yazıyı okuduğunda ne hissediyorsam aynı şeyleri
hala hissediyordum. İşte tam burada Dursun hocanın söylediklerinin aslında tam
da benim söylemek istediklerim olduğunu fark ettim, sen ne dersen de, ne
hissedersen hisset bana karışamazsın. Seni seviyorum ve şundan eminim ki bunu
asla unutmayacağım.
Kaichou wa
Maid-Sama’nın bir bölümünde şöyle bir replik vardı: “Aşk hissi bir yerlerden
başlıyor. Başkaları karşı çıksa bile, kendinde kabul edemeyeceğini bilsen bile,
bir kez bu hissin farkına vardıktan sonra, durduramazsın.”
-Olabildiğince
sakin olmaya ve her şeyi akışına bırakmaya karar verdim. Belki çok zor olacak
ama sonuçta ne kadar uğraşırsam uğraşayım bazı şeyleri asla planlayamam.
-Kimseden nefret
etmemeye, kimseyi suçlamamaya karar verdim. Belki bunu da başaramam ama
deneyeceğimi çabalayacağım. Bu durumumu da sanırım 1Q84’teki şu cümleler
özetler: “Ben birilerinden tiksinerek, nefret ederek öfke duyarak yaşamaktan
artık yoruldum. Hiç kimseyi sevemeden yaşamaktan da yoruldum.”
-Bu kez
vazgeçmemeye karar verdim. Yorulsam da, bıksam da vazgeçmek için içimdeki
heyecanı kaybetmek istemiyorum. Ne kadar zor gelirse gelsin gerekirse en
başından başlamak için gücümü yitirmek istemiyorum. Çünkü yaşamak, yaşarken yeniden doğmakla keşfedilir.
Bu kısa ve
dağınık yazıya Sevgili Can abinin yazısından kendime pay çıkardığım
kısımlarıyla devam etmek istiyorum ki yazısının tamamını da buradan
okuyabilirsiniz.
-Bazıları tabularını yıkmak ister,
yenilere açık olmayı arzular.
-Bazıları sevgiye açtır, sokak
sokak dolaşıp birinin onu bulmasını ister.
-Bazıları sarılmak, birine dayanmak ister.
-Bazıları hep mutlu gözükür, içi
kan ağlasa bile bunu dışarıya yansıtmaz.
-Bazıları müziğe aşıktır,
hayatlarından en önemli olgulardan biri müziktir.